15 Temmuz 2017 Cumartesi

Çizgi roman tarihimden

Çizgi roman tarihimden

Yıl 1966 veya 1967 olmalı, gördüğüm ilk çizgi roman sayfası Tommiks’e aitti. Macera Çin mahallesinde geçiyordu. Kıvrımlı çatılı Çin evlerinin damında gizlenmiş biri, sonraki karede ayağa kalkıp Tommiks’e ateş ediyordu. Okuma bilmediğim zamanlardı. Kasabaya amcaoğlumun evine gitmiştik. Orada bir abimiz elindeki kitaba dalmıştı. Kitap nedir diye sokulduğumda Çin mahallesindeki Tommiks’le karşılaşmıştım. Daha sonra Teksas’la tanıştım. Rodi ve Profesör çok eğlenceli geldiler bana. Tavuk butlarını Rodi gibi ağzımıza sokmamız o zamanlarda başladı. Teksas’ın kasaba ve şehirde geçen maceralarında geri planda yer alan üç dört katlı, küçük pencereli, dik çatılı, aralarından geçen dikey, yatay ve çapraz ağaçlar bulunan evleri yıllar sonra Fransa’da gördüğümde çok heyecanlanmıştım. Bunun yanı sıra Çelik Blek ve avcılara ait yığma ağaç kütüklerinden yapılan evleri de Anadolu’da bir orman köyünde görmüştüm. Orası da heyecan vericiydi, çizgi romanın içine girmiştik sanki.
1968’de babamın tayini çıktı, kasabaya taşındık. Kasabanın iki sinemasının birinin yanındaydı evimiz. Yıllarca sinemanın plaklarını dinledik. O evin yola bakan balkonu vardı ve ben o balkona okul çıkışları geldiğimde çıkardım. Hemen hergün karşı dükkanların önünde gördüğüm bir çocuk grubu vardı. Ellerindeki gazeteye dakikalarca bakıyorlardı. İçlerinden birini tanımıştım, bizim sınıftaydı. Ertesi gün merakımı alamadan ne yaptıklarını sordum. ‘Tarkan’ okuduklarını söyledi. Ben Tarkan’ın ne olduğunu bilmediğim için sordum arkadaşım anlattı. Tarkan, Türk kahramanıydı, kurdu vardı ve onun maceralarını her gün takip ediyorlardı. Aralarında para toplayıp Hürriyet gazetesi alıp Tarkan’ın maceralarını okuyorlardı. Babamın aldığı gazetede de başka bir Türk kahramanı ‘Malkoçoğlu’ vardı. Ben de her gün Malkoçoğlu’nu takip etmeye başladım. Malkoçoğlu yaralı yatmakta, yanında arkadaşı Ejder vardır. Çevrelerinde de kurtlar ateşin sönmesini beklemektedir.
Babam gazete değiştirdi. Renkli bol fotolu çizimli bir gazeteye geçmiştik. İçinde çizgi romanlar, fotoromanlar vardı. Bunların anonsları günler önceden başlar, sürmanşetten verilirdi. Kaan ve sonra da Karaoğlan’ı keşfettim. Bu arada 1001 roman kapaktan Tolga çizgi romanını yayınlıyordu. İçerde Sihirli Göz ve Coni Kugar favorilerimizdendi. Bir başka bol çizgi romanlı yayın Doğan Kardeş dergisiydi. Ağabeyimle birlikte haftalık olarak onu da almaya başladık. Orada Tarzan vardı. Müthişti.
Sonra bir gün müthiş bir şey oldu. Amcalardan biri boş bakkal dükkanının içini dışını çizgi romanlarla doldurdu. Çizgi romanlar dışarıdaki tezgahtan yola uzanıyordu. İstanbul’daki çizgi roman iade depolarından toplayabildiği kadar kitabı alıp kasabamıza getirmişti. Her gün tezgahın önüne gidip uzun uzun kitapların kapaklarına bakıyordum. Bir daha ömrümde öyle bir manzarayı hiçbir zaman görmedim.
Tommiks benzeri ranger Bil Kit, kızılderili düşmanı Kinova’da tezgahtaydı. Kasabanın tek gazeteye bayisine Amerikan çizimli Ringo dergisi gelmeye başladı. Western olarak bildiğimiz Teks Willer’den farklıydı. Arada bir ZıpZıp’ın eski sayılarına da rastlıyordum. Oradaki otomobil maceraları yoktu artık. Gazete bayı bir gün çalkalandı. Kalabalık bir grup haftalık yayına geçen Tarkan’ın ilk sayısını on dakika da bitirdi. Sonraki günlerde de Tarkan ilk yarım saate tükenir oldu.
Bu arada Milliyet Çocuk dergisi belirdi. Tamamı çizgi roman olmasa da ilgi çekici konular işleyen bu dergiyi de toplamaya başladım. Kara Murat yayındaydı ama pek ilgimi çekmiyordu. Derken Tay Yayınları ufukta belirdi. Zagor sıkı bir giriş yaptı. Tarzan ve kovboy karışımı bir karakteri çok beğendik. Yanındaki Çiko küçüklerin favorisiydi. Vampir macerası yayınında haftalık sayıları heyecanla bekler olduk. Ve Tom Braks geldi. Yan tipi Tonton köfte düşkünüydü. Bizlere köfteyi çok sevdirdi, onun gibi düzinelerce köfte yemeye çalışır olduk. Tommiks’teki Binbirsurat karakteri bizleri ters köşe etmeyi başardı. Hiç yakalanmıyordu. Aynı zamanda Karaoğlan’daki Camoka bazı abilerin idolü oldu.
Günlerden birgün bütün mahallenin çocukları küllük civarında oynamakla meşgulüz. Uzaktan sinemacının oğlunun sesi geldi. O tarafa baktık, elinde bir afiş, “Ahyaaaaaaak” diye bağırıyordu. Zagor’un sinema filminin afişiydi elinde tuttuğu şey. Biz de “Ahyaaaak” bağırtılarıyla afişin olduğu yere koştuk. Hepimiz o kadar heyecanlanmıştık ki anlatamam. Filmin oynayacağı günü iple çeker olduk. Ve büyük gün, Zagor filminin kartelası kasaba meydanına inmişti. Saat iki de sinemanın önünde kasabanın bütün çocukları yerlerini almıştı. İtiş kakış bilet almalar ve sinema salonuna yığılmalar. Ne salın, ne balkon, ne de sahnede oturacak yer vardı. Film başladı, Zagor’u oynayan Levent Çakır’ı görünce sinemada bir tazahürat koptu: “Zagor, Zagor” ve alkışlar ıslıklar hepsi Zagor içindi. 

M. Faruk kutlu


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder