KÜRK MANTOLU
FALAN
Romanı okumamak
için ne kadar çok direndiysem de sonunda okumak zorunda kaldım. Buna neden olan
etkenlerden bir de kanımı alan hemşire oldu. Kan testi yapacağım odaya girdiğimde masasında duruyordu. Ben de masanın yanındaki büyük koltuğa
geçip kolumu sıyırdım. “Nasıl bir roman?” diye sordum. “Çok güzel” dedi. Sora
elindeki lastikle koluma bir düğüm atıp “Yumruk yapın lütfen” dedi. Bir tüp
kanımı üzerine yapıştırdığı etiketle birlikte diğer tüplerin yanına koydu.
Hemşirenin kitapta ta ne bulduğunu en çok merak
ettiğim bir satın almaya karar verdim. Romanın sayfalarını atlayarak giderken
mevzunun nerede başlayacağını merak ediyordum. Sonra konuya girdikçe anladım ki
romanın kahramanı, aynen bizim Hüseyin’in tipinde biriydi. Hüseyin’de dünyasını
herkese kapatıp geziyordu. Hüseyin bir kıza aşık olmuş, yıllarca peşinden
koşmuştu. Fakat yılların oyunu büyük oldu. Kız paralı birini bulup Hüseyin’i
bırakıp gitti. Hüseyin yardım sever, kimseye kin tutmayan, herkese iyilik
yapmak için koşturan biriydi. Sonra Hüseyin’in hayatındaki her şey
sıradanlaştı. Hüseyin bir ot gibi bitki, bir öküz gibi hayvanlaşıyordu. Kafası
da büyümüş sağından solundan kıllar çıkıyordu sanki. Artık eski arkadaşlarını
aramaz olmuştu. Yolda yakaladım bir gün. Yüzünde zoraki bir tebessüm,
eskilerden konuştuk. Kızdan hiç söz etmedi, kafasından silmeye çalıştığı
belliydi. Kızı hatırlamamak için geçmişinden de kaçıyordu. Nereye kadar
kaçacağını o da bilmiyordu.
Çantamdaki kitabı çıkarıp uzattım, “Al vapurda
okursun” dedim. Kitabı isteksizce alıp gitti.
Hüseyin’i dün gördüm eşiyle gidiyordu, beni
görünce karısını bırakıp koşup yanıma geldi, “Lan oğlum bir kitap verdin,
hayatım değişti.” Beni öperek tekrar karısının yanına doğru uçtu.
M. Faruk Kutlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder