Çizgi roman
tarihimden
Yıl 1966 veya 1967 olmalı, gördüğüm ilk çizgi
roman sayfası Tommiks’e aitti. Macera Çin mahallesinde geçiyordu. Kıvrımlı
çatılı Çin evlerinin damında gizlenmiş biri, sonraki karede ayağa kalkıp
Tommiks’e ateş ediyordu. Okuma bilmediğim zamanlardı. Kasabaya amcaoğlumun
evine gitmiştik. Orada bir abimiz elindeki kitaba dalmıştı. Kitap nedir diye
sokulduğumda Çin mahallesindeki Tommiks’le karşılaşmıştım. Daha sonra Teksas’la
tanıştım. Rodi ve Profesör çok eğlenceli geldiler bana. Tavuk butlarını Rodi
gibi ağzımıza sokmamız o zamanlarda başladı. Teksas’ın kasaba ve şehirde geçen
maceralarında geri planda yer alan üç dört katlı, küçük pencereli, dik çatılı,
aralarından geçen dikey, yatay ve çapraz ağaçlar bulunan evleri yıllar sonra
Fransa’da gördüğümde çok heyecanlanmıştım. Bunun yanı sıra Çelik Blek ve
avcılara ait yığma ağaç kütüklerinden yapılan evleri de Anadolu’da bir orman
köyünde görmüştüm. Orası da heyecan vericiydi, çizgi romanın içine girmiştik
sanki.
1968’de babamın tayini çıktı, kasabaya taşındık.
Kasabanın iki sinemasının birinin yanındaydı evimiz. Yıllarca sinemanın
plaklarını dinledik. O evin yola bakan balkonu vardı ve ben o balkona okul
çıkışları geldiğimde çıkardım. Hemen hergün karşı dükkanların önünde gördüğüm
bir çocuk grubu vardı. Ellerindeki gazeteye dakikalarca bakıyorlardı.
İçlerinden birini tanımıştım, bizim sınıftaydı. Ertesi gün merakımı alamadan ne
yaptıklarını sordum. ‘Tarkan’ okuduklarını söyledi. Ben Tarkan’ın ne olduğunu
bilmediğim için sordum arkadaşım anlattı. Tarkan, Türk kahramanıydı, kurdu
vardı ve onun maceralarını her gün takip ediyorlardı. Aralarında para toplayıp
Hürriyet gazetesi alıp Tarkan’ın maceralarını okuyorlardı. Babamın aldığı
gazetede de başka bir Türk kahramanı ‘Malkoçoğlu’ vardı. Ben de her gün
Malkoçoğlu’nu takip etmeye başladım. Malkoçoğlu yaralı yatmakta, yanında
arkadaşı Ejder vardır. Çevrelerinde de kurtlar ateşin sönmesini beklemektedir.
Babam gazete değiştirdi. Renkli bol fotolu
çizimli bir gazeteye geçmiştik. İçinde çizgi romanlar, fotoromanlar vardı.
Bunların anonsları günler önceden başlar, sürmanşetten verilirdi. Kaan ve sonra
da Karaoğlan’ı keşfettim. Bu arada 1001 roman kapaktan Tolga çizgi romanını
yayınlıyordu. İçerde Sihirli Göz ve Coni Kugar favorilerimizdendi. Bir başka
bol çizgi romanlı yayın Doğan Kardeş dergisiydi. Ağabeyimle birlikte haftalık
olarak onu da almaya başladık. Orada Tarzan vardı. Müthişti.
Sonra bir gün müthiş bir şey oldu. Amcalardan
biri boş bakkal dükkanının içini dışını çizgi romanlarla doldurdu. Çizgi
romanlar dışarıdaki tezgahtan yola uzanıyordu. İstanbul’daki çizgi roman iade
depolarından toplayabildiği kadar kitabı alıp kasabamıza getirmişti. Her gün
tezgahın önüne gidip uzun uzun kitapların kapaklarına bakıyordum. Bir daha
ömrümde öyle bir manzarayı hiçbir zaman görmedim.
Tommiks benzeri
ranger Bil Kit, kızılderili düşmanı Kinova’da tezgahtaydı. Kasabanın tek
gazeteye bayisine Amerikan çizimli Ringo dergisi gelmeye başladı. Western
olarak bildiğimiz Teks Willer’den farklıydı. Arada bir ZıpZıp’ın eski sayılarına
da rastlıyordum. Oradaki otomobil maceraları yoktu artık. Gazete bayı bir gün
çalkalandı. Kalabalık bir grup haftalık yayına geçen Tarkan’ın ilk sayısını on
dakika da bitirdi. Sonraki günlerde de Tarkan ilk yarım saate tükenir oldu.
Bu arada Milliyet
Çocuk dergisi belirdi. Tamamı çizgi roman olmasa da ilgi çekici konular işleyen
bu dergiyi de toplamaya başladım. Kara Murat yayındaydı ama pek ilgimi
çekmiyordu. Derken Tay Yayınları ufukta belirdi. Zagor sıkı bir giriş yaptı.
Tarzan ve kovboy karışımı bir karakteri çok beğendik. Yanındaki Çiko küçüklerin
favorisiydi. Vampir macerası yayınında haftalık sayıları heyecanla bekler
olduk. Ve Tom Braks geldi. Yan tipi Tonton köfte düşkünüydü. Bizlere köfteyi
çok sevdirdi, onun gibi düzinelerce köfte yemeye çalışır olduk. Tommiks’teki
Binbirsurat karakteri bizleri ters köşe etmeyi başardı. Hiç yakalanmıyordu.
Aynı zamanda Karaoğlan’daki Camoka bazı abilerin idolü oldu.
Günlerden birgün
bütün mahallenin çocukları küllük civarında oynamakla meşgulüz. Uzaktan
sinemacının oğlunun sesi geldi. O tarafa baktık, elinde bir afiş, “Ahyaaaaaaak”
diye bağırıyordu. Zagor’un sinema filminin afişiydi elinde tuttuğu şey. Biz de
“Ahyaaaak” bağırtılarıyla afişin olduğu yere koştuk. Hepimiz o kadar heyecanlanmıştık
ki anlatamam. Filmin oynayacağı günü iple çeker olduk. Ve büyük gün, Zagor
filminin kartelası kasaba meydanına inmişti. Saat iki de sinemanın önünde
kasabanın bütün çocukları yerlerini almıştı. İtiş kakış bilet almalar ve sinema
salonuna yığılmalar. Ne salın, ne balkon, ne de sahnede oturacak yer vardı.
Film başladı, Zagor’u oynayan Levent Çakır’ı görünce sinemada bir tazahürat
koptu: “Zagor, Zagor” ve alkışlar ıslıklar hepsi Zagor içindi.
M. Faruk kutlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder